• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • Erzurum 20 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 16 °C

Erzurum'un kurtuluşu, İstiklâl Marş'ına Kâzim Karabekir Paşa'nın itirazı

Fevzi Budak

Erzurum'un kurtuluşunun gerçekleştirildiği 12 mart 1918 tarihi ile zaferimizi müjdeleyen İstiklâl Marşı'nın kabul ediliş tarihi olan 12 Mart 1921 tarihlerinin,  aynı gün ve ayda olmaları, her halde eski tabirle, "kutlu bir tevâfuk" olsa gerek. İstiklâl Marşı'mızın kabul edilişi ile Erzurum'un kurtuluş yıl dönümlerini, birlikte kutlamanın, sevinç ve mutluluğunu yaşıyoruz.  Bu tarihsel mutluluklarımızın yanı sıra; bir ve beraber olmaya en çok ihtiyaç duyulan bir süreçte, rahatsız edici ve kabul edilemez bir biçimde, fikir adına, cumhuriyet değerlerine yapılan, başkaca saldırganlıkları görüyoruz. 

İstiklâl Marşı'nın kabul yıl dönümünde, marşı'nın yazılış fikrinin oluşma sürecini ve Karabekir Paşa'nın, İstiklàl Marşı'na ilişkin itiraz ve düşüncelerini değerlendirmeden, yapılan ve söylenilen ham söz ve görüşleri, görmezden gelmek ve bir değerlendirme yapmadan geçmek, elbette ki, mümkün değil....Günümüzde, başta terör olmak üzere, başkaca  yaşanılan endişe verici  gelişmeler ve olaylar, içimizi fena halde  acıtıyor.

Her gün, devletimizin kuruluş felsefesine ve iradesine yönelik, terör belâsı ve bölücülük lehine yapılan ihanet içeren  gayretler yetmiyormuş gibi, farklı bir cenah marifetiyle de, giderek artan, sistemli ve sinsice yürütülen ve hoş olmayan bir süreç daha yaşanmaktadır. Kendilerine, tarihçi, yetkin konuşmacı ve sözüm ona aydın denilen, ama tutarlı ve sistematik bir aydın zihniyeti taşımayanlar ile bazı meczûp kişi ve ideolojik gruplarca; bazı görsel ve yazılı medyada, açık oturumlarda ve muhtelif yerlerde, seminer ve konferans adı altında, Atatürk ve cumhuriyet değerlerine karşı, toplumumuzun ve özellikle gençlerimizin zihin dünyalarının müsbet kodlarının nasıl iğfal edilmeye çalışıldığını  ibretle izliyoruz.

Cumhuriyet ve değerlerine yönelik, kurgulanmış yanlış ve maksatlı bir tarih anlayışı ve farklı algı oluşturma gayretleri gözlenmektedir. Adetâ, cumhuriyete karşı, ellerine nasıl bir parsa geçecekse, rövanşist tavır ve anlayışlar segilenmektedir. Cumhuriyetin değerlerine ve tarihî şahsiyetlerine yönelik itibarsızlaştırma faaliyetleri tekraren ve sıklıkla sürdürülmektedir. Bu anlamsız çabalardan biri de, Atatürk, Âkif' ve Karabekir Paşa gibi tarihî şahsiyetlerin karşı karşıya getirilmeye çalışılması gayretleridir. 

İstiklâl Marşı'nın kabul yıl dönümlerini veya çeşitli gayelerle düzenledikleri, farklı etkinlikleri fırsat bilerek, bir şeyler devşirme peşinde koşanların, Atatürk ve yakın tarihimiz hakkında, hakikata istinat etmeyen  tutarsız iftiraları, tenkid sınırlarını aşan, şık ve  ahlâkî olmayan, pervâsız bir üslûpla, seslendirilmektedir.

Kerâmetleri kendinden menkul ve aslında Âkif'i de islâmî inançlarda, "reformistlikle" suçlayan devşirme zihniyetlerin, güya Atatürk'e karşı oluşlarından (!) hareketle Mehmet Âkif ve Kâzim Karabekir üzerinden, hakikatlerin hilâfına, Atatürk'ün tarihî şahsiyetine iftira nitelikli saldırılarına şahit olmaktayız.  

Halbuki, vatanın kurtuluşuna giden mücâdelede bir ve beraber olan Atatürk, Âkif, Karabekir ve diğer bir kısım silah arkadaşlarının, devletin kuruluş aşamasında ve sonrasında gerçekleştirilen reformlarda, Atatürk'le kendileri arasında, bazı fikir ve görüş farklılıkların oluşması gayet doğal karşılanmalıdır.

Tarihsel olayları kendi şartları içinde değerlendirmek doğru olan bir tarihi bilimsel bakıştır. Kaldı ki, olan olmuş, biten bitmiştir. Cumhuriyet Türkiyesi tarihteki onurlu yerini almış;  İslâm coğrafyasına da baktığımızda, tarih, Atatürk'ü haklı çıkarmıştır.  İlkel ve kirli zihniyetlere karşı, cumhuriyet sevdâlılarına ve milletimize bundan böyle "Yel kayadan ne aparır?" demek düşer.

İstıklâl Marşı'ını ziyådesiyle beğenen ve şiirin bestelenecek kıt'aları seçilirken, "Benim en beğendiğim mısraları almamışsınız.  Bu marşın İtiklâl davamızı ve ruhunu anlatması bakımından en önemli mısraları şunlardır: Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet / Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl." "Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar bunlardır. " diyerek marşın bestelenmesinde katkıda bulunan ve yaşadığı sürede de marşımızın değiştitilmesini bir an olsun aklından geçirmeyen ve hep içten bir saygı duyan Atatürk'e, Âkif üzerinden, ki, Âkif'in Atatürk'e yönelik, olumsuz tek bir beyânı olmadığı halde, her  Allah'ın günü haksız saldırıda bulunanların,  hàlisâne bir niyet  besledikleri düşünülemez.

Atatürk'ün aksine, Karabekir Paşa'nın, İstiklâl Marşı'na, içinde "Türk kelimesi ve kavramı" yer almadığından,  muhtevasıyla da ve teknik olarak da marştan ziyâde bir "ilâhi"dir ve bu münâsebetle, dönemin başbakanına yazdığı mektubuyla da, marşın iptalini istemesi ve kendi şiirinin marş olarak kabul edilmesini tâlep eden tavrı ve tâlebi karşısında, malum zihniyetlerce, Âkif hususunda, olur-olmaz yerde, Atatürk'ü gündeme getidikleri kadar, Karabekir Paşa'nın, marşa karşı olan tavır ve itirazını, bir fasıl da olsa, neden gündeme getirmedikleri ve sessiz kalındıkları düşündürücüdür. Çünkü, zamirlerindeki düşünce ve niyetlerinde samimi değillerdir. 

Âkif'le birlikte, çok sevdikleri (!) Kâzim Karabekir'in, Marşımıza karşı olan tavrına, yine bu  malum zihniyetlerce, ima yollu dahi olsa, söylenecek, ifâde edilecek bir sözleri olacak mıdır? Olamaz. İstiklâl Marşı'nın kabul edilişinin yıl dönümlerinde, milletin şairi Âkif'in yalnızca ve sanki sadece kendi şairleriymiş takdiminde olanların, ayrı bir yazıda ele alınacak Âkif'ın Mısır'a gidişini ve Kur'an Tercümesi'ni, olumsuz bir biçimde ve de mecrasından saptırarak Atatürk'le ilişkilendirenlerin, Kâzim Paşa'nın Akif'in şiirine itirazına ilişkin suskunluklarını ve görmezden gelinmeleri nasıl izah edilebilir? Doğrusu, merak ediyorum.


Millî Marş'ın kabulünün 95. yıl dönümünde, marşın yazılması fikrinin ilk kez nasıl oluştuğu hikâyesine bakacak olursak; Millî Mücâdelenin henüz başlarındayız. Birinci İnönü zaferi ön öncesinde, ülke genelinde, var olan endişe ve karamsarlığın giderilmesine matuf, milletimizin bağımsızlık anlayış ve iradesini harekete geçirebilecek ve halkımızı Millî Mücâdeleye kanalize edebilecek, bir millî marşın yazılması ihtiyacı hasıl olmuştu. Marş yazılması fikriinin, olgunlaştığı dönemin meclis hükümetonin Milli Eğitim Bakanı, Rıza Nur, ortaöğretim genel müdürü Kâzim Bey'dir. 

Kâzim Bey makamında meşgul iken, aniden kapı açılarak genç bir subay  girer. "Ben Batı  Ordusu Genel Kurmayından İsmet"diye kendisini tanıtır ve hemen söze girer. "Biz orduca bir istiklâl marşı  yazılmasını kararlaştırdık. Güftesi için beşyüz, bestesi için beşyüz lira verilecek. Gerek güfte ve gerekse beste için bir yarışma açılmasını tâlep ediyoruz. Riza Nur Bey'e müracaat ettim size gönderdi" diyerek sözlerini bitirir ve ayrılır. Ordu adına yapılan bu  tâlebin akabinde, Kazim  Bey hemen işe başlar ve  İstiklâl Marşı'mızın yazılması fikri için ilk adım İsmet Paşa'nın bu sözleri üzerine, işte, böylece atılmış olur..

İstiklal Marşı'ının  yazılmasına yönelik yurt genelinde açılan yarışmaya, 724 eser katılır.. Yahya Kemal, Mehmet Emin Yurdakul, Abdülhak Hamit ve Faruk Nafiz gibi ünĺü ve millî şairlerimizin, o tarihlerde, henüz İstanbul'da bulunmalarından ve kendileriyle irtibat sağlanamamış olunacak ki, açılan yarışmaya katılamazlar. Yarışmaya eser gönderenler arasında, Kazim Karabekir Paşa, Hüseyin Suat Yalçın, Muhiddin Baha Pars ve Kemaleddin Kamu gibi, devrin tanınmış isim ve şairleri de vardır. 

Gönderilen şiirler incelenmiş, özünde vatan sevgisi, özgürlük ve bağısızlık duygu ve düşüncesini taşımalarına rağmen, değerlendirmede, Kâzim Karabekir Paşa''nın şiiiri dâhil, yarışmaya katılan şiirlerin tümü, millî marş olmaya değer bulunmadıklarından kabul görmezler...Kâzim Karabekir şiirinin marş olarak kabul olmasında israrlıdır ama, netice alamaz.

Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, Hasan Basrı Çantay ve Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Beyler de ise, Karabekir'in israrına bakmadan, bu işi ancak "Çanakkale Şehitleri" gibi ihtişamlı bir şiirin müellifi Mehmet Akif Bey'in  yapabileceği inancı hâkimdir. Akif ise, ödül konulması nedeniyle açılanan yarışmaya katılmamıştır. Bir millî marşın ödülle yazılabileceğini ahlâkî bulmaz.. Fakat neticede, Hamdullah Süphi ve Hasan Basrı'nın rica ve ikna çabalarını kırmayarak marşı yazarak, Bakanlığa  teslim eder. 

Şiir öncelikle, Batı Cephesi Komutanlığına gönderilir. Okunduğunda askerler üzerinde olağan üstü  moral kaynağı olur ve çok beğenilir. Askerin beğenisini kazanan şiir, 12 Mart 1921'de Meclis'te okunarak, Mustafa Kemal dahil, diğer milletvekillerin alkışlarıyla kabul edilir. Kabul tarihinden itibaren de  milletimizin bağımsızlık ve özgürlük simgesi olarak, önce gönüllerde ve zihinlerde, daha sonra da Anayasa'mızın teklif edilememez ve değiştirilemez temel ilkeleri arasındaki yerini alır.

Âkif'in yazdığı güfteye en sert eleştiri, Doğu'nun Fatihi ve Millî Mücâdele'nin önemli paşası, Kazim Karabekir'den gelir. Karabekir Paşa, Mehmed, Âkif'in o muhteşem şiirinin marş olarak kabulüne ve bestelenmesine karşıdır. Karabekir 26 Temmuz 1922'de, Marşın bestelenmek üzere Paris'e gönderilmesi düşüncesine karşı, Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey'e yazdığı mektupta yarışma sonucunun iptal edilerek kendi yazdığı şiirin kabul edilmesini ister.  İşte, Karabekir'in Rauf Bey'e gönderdiği ve yazar Sinan Meydan'ın "Öteki Mehmed Âkif"isimli eserinde yer alan özetlenmiş mektup:

"Mebus sıfatıyla bir kere de zat-i samilerine İstiklâl Marşı hakkında maruzatta bulunuyorum. Âkif' Bey'in şiiri pek yüksek ve muhteremdir. Ancak milletin vicdanından çıkacak bir feryâd değil, muhterem şairin halka hitâbesidir.. Arkadaş hitâbıyla söylenen satırları millete başka biri hitâp ediyor ki, halk bunu okurken şahsiyetini küçültecektir. "Kim bilir belki yarın" hitâbı, millete dişinizi sıkın nâsihatinden başka bir şey olmadığı gibi, istiklâlimize muvaffak olduktan sonra da manasız kalacaktır." 

Düşmanlarımız, Türkler kaabilyetsizdir, medeniyet kabul etmez diye iddia ederken, milletimizi "evet medeniyet canavardır"diye bağırtmak doğru mudur? Hilâle ve Cenâb-ı Hakk'a münacaat kısımları ilâhiye yakışır, marşta maneviyatı kırar.... Hüdâ, cüdâ gibi kafiye hatırı sözleri halk söylemez, marşın güftesi de bestesi de halkın seviye ve harsına göre olmalı...... Medeniyete canavar diyen bir marşın beste için Paris'e gönderilmesi  gariptir... Bunlar milletin İstiklâl marşı olamaz. Milli zevki okşamayarak, rağbete mazhar olamaz, nefretle karşılanır, itiraz edilir... Bir başka marş ağızlarda gezer.... Akif'in marşı benim marşımdan daha sönüktür."

"Bir mebus sıfatıyla istirham ediyorum ki, kabul edilecek marşımız, şiir ve musikiye biraz vukufumla beraber yaptığım aşağıdaki marştan daha sönük olmasın. Marşın ruhu üç noktadır. Birincisi mukaddesatım hürdür, ikincisi esarete karşı her şeyimi fedâ ederim, üçüncüsünü Türklüğün ne olduğinu tarih de söyler. Bu esasların umumuna şamil olan "ya istiklâl ya ölüm" de marşa başlangıçtır. Bunlardan başka ne münacaât ne taan ne de medeniyetin leh ve aleyhinde sözleri marşa yaķıştıramıyorum."  gibi ifâde ve nitelemerde bulunur  ve yarışmaya katılan kendisine ait şu şiirinin marş olarak kabul edilmesini ister.

 " Yâ istiklâl ya ölüm / Yâ istiklâl ya ölüm / Vatanım, milletim sancağım evim/ İstiklâlsiz yoktur yerim /Zincir vurdurur mu Türkler boynuna/ Varlığı fedâdır vatan yoluna/ Biz tarihin Türk dediği yılmaz milletiz./ Hür yaşar, hür ölür nurlu ümmetiz."

Karabekir Paşa'nın kısa ve öz  şiiri, marş olarak bestelenmeye uygundur, Marş olarak da okunabilir. Ama, insafla itiraf edelim ki, Âkif'in muhteşem şiirinin yanında, şiir olarak çok sönük kaldığı da inkâr edilemez. Zira, İstıklal Marşı şiiri,  gerek şekil ve gerekse muhteva unsurlarıyla, edebiyatımızın bütün sanatsal özelliklerini ve bir bütün tarihimizin özetini, özünde barındıran abidevî bir şiirdir. Bu yönüyle, Karabekir Paşa'nın, İstiklâl  Marşı'nı "ilâhi" olarak değerlendiren ve kendince, samimi olduğuna inandığımız görüş ve düşüncelerine katılmak  mümkün değildir. 

Marş'ın yazıldığı tarihteki sosyolojik şartlar esas alındığında; Türk kavramının,  şiirde yer almamış olması, Şairin ve  şiirin Türk milletini ifade etmediği anlamına hiç ama, hiç gelmez. Zaten marş, kendi uslûbu ve ruhuyla Türk'ü ve Türk milletini anlatır.  "Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl"  derken, her halde kasdettiği Türk milletinden başkası olamaz. Sağdan-soldan getirilen eleştirilerin  dün olduğu gibi, bugün itibarıyla da bir kıymet-i harbiyesi  yoktur ve olamaz. 

İstiklàl Marşı'mızın kabul edilişinin yıl dönümünde, İstiklâl Marşı hakkındaki düşüncelerine ve bakışına katılmazsak da, niyetimiz, asla, Karabekir Paşa gibi, tarihî bir sahsiyeti ve kahramanı yermek ve eleştirmek değil....Derdimiz ve itirazimız; Karabekir Paşa'nın, marşımıza ilişkin, şahsi görüşünün ötesinde, yıllaraca, Atatürk-Karabekir, Atatürk- Âkif  ve  diğer bazı tarihsel kişiliklere ait söylemleriyle, yeni kuşakların tertemiz fikir ve düşünce dünyalarında,  tereddüt oluşturulmasını sağlamaya yönelik, azami gayret sarf eden zihniyetlerledir. 

İtirazımız; temcit pilavi gibi, bişirilip pişirip önümüze konulmaya çalışılan, cumhuriyetin kuruluş aşamasında ve devamında, sürdürülecek yönetim anlayışıyla, uygulamaya konulan değişim ve reformlarda, ortaya çıkan makul ve izah edilebilir bazı görüş ve bakış farklılıklarını ihtiva eden tarihsel olayları, kendi şartları ve zemini içinde, değerlendirme idrakinden yoksun çevrelerin, tutarsız çelışkilerinedir. Efsânelerle örülmüş ve ön yargılarla oluşturulmaya çalışılan, sakat tarih anlayışı ve hastalıklı zihinsel paradigmalarınadır. İtirazımız; şifâhî kültürle beslenen yanlış ve eksik tarih okuma biçimlerinedir. Vurgulamaya çalıştığımız sadece budur.

Her iki tarihî olay vesilesiyle, Milletimize, bu  emsalsız şiiriyle, İstıklâl Marşı'nı kazandıran millettimizin şairi Àkif'e,  Doğu'nun Fatihi, Karabekir Paşa'ya ve şehitlerimize rahmet diliyorum.

Anadolu'da, Türk devletinin kuruluşunda ve kurtuluşunda yer alan; kahraman Erzurum'un ve Erzurumlu hemşehrilerimin, kurtuluş bayramlarını tebrik ediyorum.

  • Yorumlar 2
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
      Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Erzurum Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
      Tel : 0 532 414 82 11 0 538 776 25 25