• BIST 9645.02
  • Altın 2429.254
  • Dolar 32.552
  • Euro 34.8813
  • Erzurum 6 °C
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 19 °C

CAMİ-İ KEBİR MAHALLESİ

Abdurrahman Zeynal

Adı üzerinde Camii Kebir. Kadim mahallemiz. 2013 yılından itibaren resmi olarak yok artık. Yönetenler öyle istedi. Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı, Osmanlı ve Cumhuriyet bu kadim mahalleyi yaşattı ayakta tuttu. Adını korudu.

Öyle bir mahalle ki bağrında Anadolu'nun en büyük Ulu Camisini bağrında taşıyordu. İlmin sembolü Çifte Minareli Medreseye ev sahipliği yapmış, tarihi Tebrizkapı'ya doğudan açılmıştı. Ebu Isak Kazerunî türbesi kale surlarındaki burçta şehre bekçilik yapmıştı. Cimcime hatun kümbeti, Kale mescidi, İç kale, Tepsi minare bu mahallenin diğer anıtsal eserleriydi.

Eğitimdeki modernleşmenin başlangıç tarihinden yadigar kalan Sultan Abdülhamit'in yaptırdığı Erzurum İdadi binası okul olarak varlığını devam ettiren müesseselerdendi.

Güz destanın müellifi olan Ketencizade Rüştü'nün evi de buradaydı. Az çok korunan eski Erzurum Evlerinin kalıntıları bu mahalleyi süslerken,  Erzurum kültürüne hizmet vermeye devam eden "Erzurum Halk oyunları derneği" bu mahallede bulunuyordu..

Atatürk'ün 1919 yılında asker olarak gelip, istifa ederek sivil hayata başladığı konakta burada kaderine terk edilmiş, yıkılmayı beklemekte.

Tarihi akmayan çeşmeleri, nice alim, ulemanın yaşadığı bu kadım mahallemiz artık yeni kayıtlarda adı silinmiş, tarihin tozlu sayfalarına 2013 yılında hapsedilmişti. 

SULTANMELİK MAHALLESİ

Geziyorum... İçin içime sığmıyor, mahalleyi arıyorum, bulamıyorum....!  Asırlar öncesine gidiyorum. Erzurum sokaklarında yürürken tarihi, medeniyeti, ahlakı ve vatanseverliği görüyorum. Yenikapı'dan doğuya doğru yürürken sağımda Cennetzade cami, solumda 1864 yılında yapılmış Taşambarlar. İnancın taşa nakşedildiği yapılar. Cadde üzerinde bir zamanlar şehrin simgesi olabilecek güzellikte konaklar.....!  İki katlı, çok odalı...! Yıkıldılar. Yerlerinde yeller esiyor.

Yürürken yolumun solunda Sultan Abdülhamit'in yaptırdığı, günümüzde tamamen boşaltılmış, "Erzurum Mülk-i İdadi" binası yani bugünkü Şair Nefi Ortaokulu karşılıyor. Eğitimin modernleşme sürecinde alınan karar sonucu on üç idadi mektebinden biri. 1889 yılında kapılarını öğrencilerine açıyor. 1913 yılında ismi "Erzurum Sultanisi"ne dönüştürülen okulun öğrencileri 1915 yılın Şubatında Ulu Camiden aldıkları erzakları sırtlarında Nebi Hanlarına kadar götürüyorlar. Ne yazık ki bu kahraman öğrenciler  terleme sonucu, tifo, tifüs gibi hastalıklara yakalanıyor bir kısmı donarak şehit oluyor.

Birinci Dünya Savaşı'nda işgal güçlerinin kullandığı bina Rus ve Ermeniler çekilirken  hasar verdikleri eğitim yuvamız bütün haşmetiyle ayakta duruyor.

 1920'lerden 1925'lere kadar Valilik binası, Erzurum Erkek Muallim Mektebi, Kız Orta olarak görev yapıyor. 1957 yılında kurulan Atatürk Üniversitesine de  geçici bir süre ev sahipliği yapıyor. Mektebin karşısında Gürcü Mehmet Cami bütün bakımsızlığına rağmen mütevaziliğini korurken restorasyona uğrayacağı günleri bekliyor. Cami içinde bulunan üç kabirden birisinde dönemin Erzurum müftülerinden Ali Avni Efendi yatıyor.

 Erzurum'u alan Türk Milletine vatan yapan Saltukoğulları'nın işte muhteşem anıt mezarları: Üç kümbetler. En büyüğü Emir Saltuk kümbeti. Tam bir sanat eseri. Asırlara meydan okuyarak günümüze ulaşan anıt mezar. Türklerin kullandığı on iki hayvanlı takvim ile 0rta Asya Türk kültürünün izlerini sergilerken, diğer kümbetlerde bu güzelliğe eşlik ediyor.

O da ne sahipsiz muslukları sökülmüş, lülerinden suların akmadığı mermer kitabeli muhteşem çeşme. Yalnız ve garip. Yok mu suyumu akıtacak hayırseverler diye dua etmekte. Yıkılan konaklardan geriye iki konak kalmış.  Onlarda restore edilmiş eski ihtişamlı günlerini aramakta. Kemal Alkur'un, Hanaağasıgilin konak ziyaretçilerin akınına uğruyor.

Biraz güneyde sahipsiz bir subay olduğu rivayet edilen bir kabir varken kim ? Neden? mezara kimler zarar verdi ki artık yok...! İleride Rabia Hatun Kümbeti Selçuklu dönemini hatırlatmakta. Artık ne sokak kalmış, nede mahallede ikamet eden. Komşuluk ilişkilerinin zirvede olduğu mahalle abilerinin mahalleye gönüllü bekçilik ettiği, gelip geçenlerden bu sokakta ne işiniz  var diye sorduğu o günleri arıyor...!

Mahallede Gürcü Mehmet, Çeşme, Toprak Tabya, Üç kümbet, Hurşit, Rabia, Erzurumlu, Rıza Bey, Ceylanoğlu sokakları artık yok olmuş, yerlerinde mevsimlik otlar büyümüş ve sonbaharla birlikte sararıp kurumuşlar. Mahallenin güneyinde 1953 yılında Vali Hafız Paşa ilkokulu yapılmış olmasına karşılık  kentsel dönüşüm sonucu yıkılan binalar arasına katılmış. Mahallelinin sağlık ihtiyaçlarını gidermek için yapılmış Ceylanoğlu Sağlık Ocağı o da yok. Yıkılmış. Çünkü mahalledeki tüm evler yıkılmış, geriye insansız bir alan ortaya çıkmıştır.

Çok değil 70 yıl öncesinde mahallenin en ünlü yerlerinden biri Üç Kümbetler mezarlığıydı. Ancak resimlerde kalan bu görüntüler artık bizlere bir tarihi hatırlatmakta, yok olan Ceylanoğlu mezarlığının yerinde yeller esmektedir.

Güneş şehri tamamen aydınlattığı sıralarda  Mehdi Abbas Kümbetinin yanından geçerken bir zamanlar hemen yanında yapılmış Kağızmanlı Medresesi aklıma geliyor. Acaba kaç kişi okumuş ve icazet almıştı. Kimseler bilmiyor. Bilinen bir şey var o da Tabur İmamı Hasan Uludağ 1934 yılından 1952 yılına kadar  onlarca hafıza Kur'an-ı Kerim okutmuş, Kıraat Derslerini vermiş, Osmanlı döneminde yetişen son Kurra hafızımızdı.

Temizlik İmanın yarısıdır anlayışını ortaya koyan medeniyetimizin temsilini günümüzde  yapan Saray Hamamı misafirlerini karşılıyor. Tüten bacaları etrafta hafif bir is bırakırken iplere asılmış, kurumayı bekleyen peştamallar  insanın gözüne hitap ediyor.

Artık Palandöken dağlarından gelen  şimdilerde asfaltla kaplanmış ve yol olmuş derenin üzerindeyim. Karşıma Osmanlı döneminde İptidai Mektep olarak görev yapmış, 1918 Rus-Ermeni işgali sonucunda Hasan-i Basri İlk Mektebi olarak çocukları karşılamış, ilerleyen yıllar adı değiştirilerek Palandöken İlkokulu  olmuş, bir bina karşılıyor. Ne yazık ki o eski kesme taştan yapılmış bina yıkılmış, yerine betondan ruhsuz bir bina inşa edilmiş.

Yok olan bir mahallede gezerken, alimleri, arifleri, delileri, velileri, sınıkçıları, iğnecileri hatırlıyor  gözlerimin önünden bir filim şeridi gibi akıp gidiyor.

Bugünlükte bu kadar. Haftaya başka bir mahallede görüşmek üzere.

TEBRİZKAPI VEYA BİR ŞEHRİN HAFIZASI

Mekanlar vardır unutulur, mekanlar vardır hasret yüklüdür,mekanlar vardır hafıza taşırlar. Tebrizkapı Erzurum için bu anlamı taşır.

Çin'den, Buhara'dan Tebriz'den çıkan yolcuların şehre giriş yeridir. Bir defa tarihsellik açısından önemlidir.

Bir ticaret, sanat, merkezi bakkalı, kunduracısı, dericisiyle hele birde kahvehaneleriyle şehrin olmazsa olmazıdır. Kasaplar vitrinlerini, yağcılar dükkanlarını,  terziler  kumaşlarını, sobacılar sobalarını sergilediği semtin adıdır.

Bir zamanlar şehrin derilerinin tabaklandığı yerdir. Kırk, elli dükkan eskilerin tabiriyle murdar suyun kenarında 1955'lere kadar deri üretip satmışlardı. Şehrin ünlü ailelerine ait tabakhaneler  harıl harıl çalışır, ürettikleri ham deriyi Ahi babanın nezaretinde mescilere, kunduracılara eşit miktarda satarlardı.

Narmanlı cami etrafındaki kahvehaneler sabah ezanlarıyla kapılarını müşterilerine açar, yatsı namazından sonra kapılarını kapatırlardı.

En ünlüleri Esefin ve Şerefin kahvehaneleriydi. Esefin kahvehanesi oldukça büyük, olup 1950-1980 yılları arasında siyasilerin konuşma yaptığı mekanlardan en önemlisiydi. Esef Amaca şehirdeki bir kaç otomobilden birinin sahibi olmasıyla bir zamanlar ünlenmişti.

Turan pastanesi ayrı bir değerdi. zengin iş adamlarının, entelektüel aydınların oturup muhabbet ettiği yerdi. Tüm bu mekanlar yol açma düşüncesiyle yıkıldı. Sadece hatıralarda kaldı. Dükkanlar yıkıldı, zengin olan ticaret merkezi artık sıradan bir yere dönüştü ve tüm hafızasını tarihin tozlu sahifeleri arasına bıraktı.

NARMANLI MAHALLESİ

Adını 1738 yılında Narmanlı Hacı Yusuf Efendinin yaptırdığı camiden alır. Cami tek kubbeli, kesme taştan yapılmış, çevresinde dönemin ilmini temsil eden medreseleri yapılmıştı. Ne yazık ki medreseler günümüze kadar gelememiş yıkılmış yerlerine bahçeler yapılmıştı.

Caminin doğusunda ve güneyinde  zaman içinde vefat edenlerin kabirleri bulunmasıyla  gerçek bir hazireye dönüştüğü, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında Doğubayazıt'tan Erzurum'a kadar hattı savunan Musa Paşanın kabri buradadır.

Caminin biraz güneyinde İbn-i Batuta'nın seyahatnamesinde  isminden ciddiyetle bahsettiği Ahi Duman Babanın yıkık kümbetinin sahipsizliği yürekleri dağlamaktadır. Ahi Toman (Duman) 130 yaşındayken misafirlerine hizmet etmiş bir ceddimiz olması hasebiyle önemliydi.

Cumhuriyetin ilk yıllarında hafızlığını yapan ve Narmanlı Camisine imam olan Abdullah hoca ve 1884 yılında doğup 1977 yılında vefat eden Kuran aşığı Enver Efendi  önemli bir şahsiyetti. Hayatının tamamında talebelerine Kuran talim ettirmiş bu iki değerli insanda mahalle tarihine iz bırakıp aramızdan ayrılmışlardı.

Ahıskalıların ve Kullebi Akif Ağa konağı ve bugün olmayan yapılarıyla mahalle bir bütündü. Ne yazık ki artık bu adla bir mahallemiz yoktur. Adları silinmiş, tarihin tozlu sahifelerinde ve hatıralarda yaşamaya çoktan başlamıştılar.  

 

 

  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Erzurum Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 532 414 82 11 0 538 776 25 25