Hatırlayacak olursak 25 Aralık 2010 tarihinde Tunus ta üniversite mezunu Muhammed Ebu Aziz 'in kendini yakmasıyla başlayan orta doğudaki ayaklanmalar bir kaç Arap liderinin sonunu getirdi ve getirmeye devam ediyor.
22 Eylül 2011 tarihinde bu mesele ilgili kaleme aldığım yazıda bu olaylar karşısında Türkiye’nin her hangi bir tarafta yer almaması gerektiğini belirtmişim.
Çünkü o gün ve bu gün orta doğuda yönetimlere el koymak isteyenlerin yarın ne halt edecekleri belli değildir.
Yine 24 Eylül 2011 tarihinde yazmış olduğum Suriye’nin durumu başlıklı yazımı bu gün okuduğumda ortaya çıkabilecek manzara ve yaşanacaklar konusunda ki o gün ki endişelerimde ne kadar haklı olduğumu gördüm.
Haklılığımın ve o gün ki endişelerimin siz yüce Türk Milletinin ortak endişeleri olduğunu düşünerek o gün ki makalemi tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
İşte 24 Eylül 2011 tarihinde kaleme almış olduğum makalem.
Suriye ile Türkiye arasında yaşanan olaylar yıllarca çok farklı seyretti.
Bana göre Türkiye Suriye ilişkilerindeki sıkıntının asıl nedeni yıllarca terör örgütü elebaşının Suriye topraklarında barındırılması ve bunun yanında Suriye devletinin terör örgütüne açıkça vermiş olduğu destektir.
O günleri tekrar hatırlayacak olursak
Türkiye aradaki bu sorunu yıllarca diplomatik yollarla çözmeye çalıştı.
Ancak bu mesele bir türlü çözülemedi.
Aslında çözüme kavuşamamasının en büyük etkenlerinden biriside Türkiye de o yıllardaki siyasi iktidarsızlıktır.
1990 yıllarda Türkiye de siyasi iktidarların ve dış işleri bakanlarının durmadan el değişmesi siyasi istikrarsızlığı da beraberinde getirdi.
Yıllar sonra Türkiye’deki karar vericiler nihayet 1998 yılında bu meselenin diplomatik yollarla çözülmeyeceğinin farkına vardılar.
Ve bu meselenin ivedilikle çözülmesi gerektiğinin farkına vardılar.
Çünkü bu içerdeki terör meselesini derinden etkiliyordu.
O dönemde Türkiye aradaki bu sorun daha da büyüterek sonunda Suriye’ye ''Ya terör örgütüne desteğini kesersin ve elebaşını topraklarından çıkarırsın yâda askeri müdahale yaparız.’’ dedi.
Türkiye Böyle bir tehditte bulundu ve bu tehdit işe yaradı.
Aslında şaşacak bir durum değildi.
Zira Suriye’nin bir savaşı göze alacak hali yoktu.
Ayrıca Türkiye - İsrail ilişkilerinin o tarihlerde iyi olması Şam yönetiminde iki taraftan kıstırılmış olma duygusunu yarattı.
Sonunda bu rest işe yaradı ve terör örgütü elebaşı Suriye den ayrıldı.
Bunun akabinde Suriye ile Türkiye arasında Adana ilinde bir mutabakat imzalandı,
1998'de imzalanan bu mutabakat aslında güvenlik alanında işbirliğini ön görüyordu.
Suriye bundan sonra artık terör örgütüne hiçbir şekilde destek vermeyeceğini bu mutabakatla beyan etmişti.
Bu tarihten sonra ilişkiler düzelmeye başladı ve güvenlik iş birliği devam ede geldi.
Suriye - Türkiye ilişkileriyle ilgili en ilginç olan nokta;
Güvenlik meselesi çözüldükten sonra diğer ilişkilerde hedeflenen noktaydı.
Yani problemin çözülmesi bir normalleşmeyi gerektiriyordu.
Ancak bana göre bazı meselelerde bu derece yakınlaşmaya gerek yoktu.
Hakikaten Türkiye tarafında baştan itibaren bu ilişkileri iyileştirme yönünde bir istek olduğunu düşünüyorum.
Hatırlayacak olursak o zaman dış işleri bakanı olan merhum İsmail Cem tarafından da Adana mutabakatından sonra ilişkilerde iyileşmeler olduğu söylenmiştir.
Hatta bir söyleşi de Sayın Cem ; ‘’Bu sorunlar ortadan kalktığı zaman artık her alanda ilişkilerimiz geliştirebiliriz.’’ denmişti.
Daha sonra 2000 yılında Hafız Esat' ın cenazesine o dönemdeki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in gitmesi çok önemli bir dönüm noktası oldu.
Ardından Ahmet Necdet Sezer'in Suriye’ye bir ziyareti daha oldu ki bu ziyaret Amerika da o dönem iktidarda olan Bush yönetiminin bütün tepki ve eleştirilerine rağmen gerçekleşmişti.
Daha sonra iktidara gelen Ak parti de Suriye ile ilişkilerin daha da ileri bir boyuta götürülmesi yönünde çaba sarf etti.
Onun da ötesinde konjonktür de bu ilişkilerin gelişmesine imkan sağladı.
Özellikle 2003 yılında Amerika’nın Irak işgali ve ondan sonraki gelişmeler Türkiye ve Suriye’yi stratejik alanda birbirlerine yakınlaştırdı.
Tabi bu gelişmelere birde karşılıklı ekonomik çıkarları eklemek lazımdır.
Özellikle Türkiye açısından Suriye önemli bir pazardı.
Yenidünya ekonomisine açılan bir Suriye Türk iş adamları için birçok olanaklar barındırıyordu.
Suriye pazarı zamanla iki ülke arasında serbest ticaret anlaşması, vizelerin kalkması ve bu sayede de ilişkilerin hızla gelişmesini sağladı
Diğer taraftan Suriye ile karışıklık çıkmadan önce 40’a yakın anlaşma imzalandı.
Ayrıca yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi oluşturuldu.
Bunların sonucunda da bakanların ve başbakanların katılımlarıyla ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıldı.
Son olarak yarın ne olur bilmem ama son zamanlarda yaşanan olaylar Suriye - Türkiye ilişkilerinde başa mı dönülüyor?
Sorusunu aklıma gelmiyor değil.
Çünkü Beşer Esat yıllarca terör örgütüne açıkça destek veren terör elebaşını topraklarından ki köşklerde besleyip Mehmetçiğe ve Yüce Türk devletine kurşun sıktıran Hafız Esad’ ın oğludur.
Bunu hatırlatmakta fayda var.
Diye bir yazıyı kaleme almıştım.
Tarih 13 Ağustos Pazartesi;
Bugün 23 Eylül 2011 cuma günü kaleme aldığım ve çeşitli yerel ve internet gazetelerinde yer alan bu makalemde ki endişelerimde bu vatanın bir evladı olarak ne kadar haklı bir ön görü de bulunduğumu gördüğüm için bu makaleyi tekrar sizlerle paylaştım.
Rabbim büyük Türk Milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birliğini, dirliğini korusun.
Şimdiden Büyük Türk Milletinin ve islam Aleminin Ramazan Bayramını tebrik eder.
Saygılar sunarım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.