ÇIT ÇIT ÇIT ÇEDENE....!!!

Dünya gailesi telaşı geçim kavgası gönüllerde hal dizlerde derman bırakmadı. Mecalsiz mutsuz hayatlarımız, ne zaman biteceğini bilmediğimiz taksit taksit yaşadığımız bir ömrümüz var artık.

Ne kadar kazanırsak kazanalım ne kadar yaşarsak yaşayalım gülüşlerimizden konuşmalarımıza aldığımız nefese varana kadar her şeyimiz yavan ve katıksız. Hayatımızın sanki mutlu olacak kısmını bir cerrahi operasyonla çıkarıp ta atıvermişler....

Eksik olan bir şeyler var! ama ne? neden bu kadar mutsuzuz?

Oysa geçmişte bizi mutlu eden şimdiyse olmayan nedir?

Düşünüyorum, geçmişimizde çok daha fakirdik, evlerimiz çatısız toprak bacalı, iki oda bir sofa dediğimiz küçücük kulübeler...

Ne gezer şimdilerdeki gibi çek yatlar kanepeler avangard koltuk takımları. Tahtadan çakılmış makatlar, kilim sergili ot yastıklı altı görünmesin diye analarımızın renk renk ipliklerle işlediği gönülleri ile dokudukları fırfırlı örtüler,

Altlarında neler olurdu neler....

Sofa dediğimiz yer genelde tüm etkinliklerin yaşandığı yerdi. Gençlerin şimdilerde Amerikan mutfağı dediği türden...

Evin sobası ocağı lavabosu sofrası hayata dair ne varsa her şey....

Duvarlarının birinde tahta raflar, üzerlerine tek tek dizili sini tabaklar. hemen altında sıra sıra dizili çinko kovalar içlerinde türlü türlü zahireler....

Evin sofrası buluvermiştir hemencecik iyi bir kapı arkası ,üzerinde de itina ile katlı genişçe bir sofra bezi....

Kapı artlarını boş koymaya gelmez muhakkak birinin arkasındadır çalı süpürgesi...

Kapıların üst tarafı da değerlendirilir silahlık dediğimiz türden askılıklar,

Hani şimdilerde güç yetmeyen yatak odası takımlarından namı diğer gardrop....

Çıra yanan zamanları duymuştum, gaz lambasına yetiştim ama elektrikle büyüdüm sayılır....

Faytona binmişliğim de vardır, kızaklısını görmüşlüğüm de....

Çöpler toplanırdı atlı tahta arabalarla..

En çok ta kışlarını hatırlarım çocukluğumun her nedense...

Sanırım tüm aksiyonları kışın yaşardık biz, hayata dair ne varsa....

Sahi soba tüterdi de gözlerimiz yana yana gülerdik biz, üşürdük yine gülerdik biz, düşerdik yine gülerdik biz....

Ne oldu bize?

Nimetler gani gani her şey var mutluluk nerede,

Tatlı diye bisküviyi ve arasındaki lokumu bilirdik çerez diye kırık leblebiyi, kabuklu fıstığı, meşrubatta kızılcık suyu ve hoşaftı ya hu...!!

Gazoz da vardı tabi benim zamanıma yetişmiş...

Lambalı radyolarımız vardı, arkası yarınlar; oturur dinlerdik görmeden yaşarcasına hayallerimizde..

Tüm sahneleri hayalinde yaşamak zorundaydın çünkü anlatılanları tek görebileceğin yer hayallerindi ne kadar zengin kurarsan o kadar heyecanlı ve mutlu olurdun...

Oyunlarımız vardı bizi yoran hatta canımızı acıtan ama mutluyduk biz...

Hatırlıyorum abimin küplerle aşığı vardı çok zengindi abim bodrumda saklardı ta ki aşık zamanı gelinceye kadar...

Biliyor musunuz her oyunun mevsimi ve vakti vardı , gündüz başka gece başka oynanırdı oyunlar...

Mutluyduk be gerçekten,

Severdik birbirimizi hesapsızca...

Komşular birbirini bilirdi,

Kimin nerede hangi şehirde akrabası var hatta o gün hangi yemeği pişireceğine varana kadar....

Yokluğumuzu varımızla harmutlar da paylaşırdık.

Bayramlar bayram gibiydi kışlar kış yazlar yaz gibiydi...

Mutluyduk biz...

Çünkü;

Çedene masumdu o zamanlar henüz uyuşturucuya başlamamıştı...

Vesselam....

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.