BABAMLA ORTAK HAYALLERİMİZ

Otuz yılı aşkın bir süre Erzurum Ziraat Odası Başkanlığı görevini yürüten rahmetli babam Mehmet Hulusi Aksu ile sık sık Erzurum’un tarımı ve hayvancılığı üzerine sohbet ederdik. Şehrin tarımsal geleceği konusunda ortak hayallerimiz vardı. Bunlardan biri, benim de sonradan kaleme aldığım yazılarda sıkça vurguladığım gibi, Erzurum’un tarım ve hayvancılık potansiyelinin tam olarak ortaya çıkarılmasıydı.

1985 yılında temeli atılan Kuzgun Barajına o yıllarda büyük önem atfediliyor, projenin şehrin ekonomisini beş kat canlandıracağı yetkililerce dile getiriliyordu.

Gerçekten de Erzurum için büyük önem taşıyan bu proje, 2000 yılında tamamlandı. Rahmetli babam, Erzurum Ovası’na can verecek; sulu tarım sayesinde çiftçiyi refaha kavuşturacak bu büyük yatırıma umut bağlayanlardandı. Ancak inşaat tamamlanmadan vefat ettiği için, sonuçlarını birlikte değerlendirme fırsatımız olmadı. Onun da yakın dostu, şehrin kalkınma davasına ömrünü vakfeden rahmetli İl Genel Meclisi Üyesi Tahsin Bayramoğlu’nun 2012’de yaptığı bir açıklamayı not etmişim:

“Baraj sayesinde 600 bin dönüm arazi suya kavuşacaktı. Yıl 2012 oldu ama sulanan arazi miktarı yaklaşık 150 bin dönüm.”

Aradan geçen zaman içinde sulama kanallarının tamamlanmasıyla bu rakamın istenilen düzeye ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Çıplak gözle mahsulsüz tarlalara bakarak, sulama imkânlarının artmasına rağmen ekim yapılan arazide arzu edilen seviyeye ulaşılamadığını söyleyebiliyoruz.

Köyler boşalmaya devam ediyor. Kırsal kesim kökenli gençler arasındaki işsizlik oranı giderek artıyor. Çiftini çubuğunu bırakanlar soluğu kentlerde almaya devam ediyor. Bu köklü ekonomik ve sosyolojik sorundan Erzurum'da nasibini alıyor. Yapılan barajlarla arazilerin sulama imkânına kavuşması tek başına bu olumsuz gidişi tersine çeviremiyor. Hükümetin arazilerin boş kalmaması için gerekli yasal düzenlemeleri de yaparak aldığı ciddi önlemlerin ve bütünsel tarım reformuna yönelik çabaların olumlu neticeler vermesi memleketin çok hayrına olacaktır.

Ülkemizin geleceği için stratejik öneme sahip Erzurum, Pasinler ve Hınıs ovalarının kuraklığa mahkûm olmaması için devlet hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Kuzgun’un yanı sıra Palandöken, Demirdöven, Pazaryolu, Tortum Konak, Oltu Sivridere, Tortum Pehlivanlı, Narman Şehitler ve Pasinler Söylemez barajları da inşa edildi.

Son yıllarda, bizim de sıkça dile getirdiğimiz ileri teknolojiye dayalı hayvancılığa ve tarıma dayalı sanayinin gelişmesi için ciddi adımlar atılıyor. Çiftçilerimiz, kalkınmada öncelikli destek programları ve önemli tutarlara ulaşan doğrudan teşviklerle desteklenmeye çalışılıyor.

Bize babadan yadigâr kalan bir hayal var: “Erzurum bir gün ülkenin, hatta Kafkasya’nın önemli tarım ve hayvancılık merkezlerinden biri olacak. Şehrin zenginleşme devrimi, ekonomik genetiğine uygun olarak hayvancılıktan doğacak. Sulu tarıma elverişli hale gelen ve özellikle yem bitkileri üretimi için büyük potansiyel taşıyan bu topraklar, bir gün ileri sanayisi ve marka ürünleriyle bu coğrafyanın ‘Hollanda’sı haline gelecek.”

Gönlümüzde hiç solmayan bu hayalin gerçekleşmesi için çaba gösterenleri bir yandan takdirle alkışlarken; diğer yandan insanın içini burkan bazı manzaralar karşısında üzüntü duyuyoruz.

Bir yanda milyarlar harcanarak inşa edilen barajlardan boşuna akıp giden gürül gürül sular, diğer yanda ise ekilmeyi bekleyen, sessizliğe gömülmüş tarlalar…

Oysa bu işlere gönül vermiş ziraatçi dostlarımızın çok güzel teşebbüsleriyle umutlanmıştık. Organik tarım için ter dökülüyor, uygun arazilere —ileride katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmek üzere— ayçiçeği tohumları serpiştiriliyordu. Çilek, domates gibi meyve ve sebze ekimlerinden de gayet umut verici sonuçlar alınmıştı. (Bu satırları kaleme alırken hafızamda güleç yüzü canlanan, tarımla ilgili projelerini bıkmadan usanmadan benimle paylaşan merhum Nazmi Ilıcalı’yı rahmetle andım.)

Ancak bu çabalar, muhtemelen sağlam bir planlamanın yapılamaması ve elde edilen ürünlerin büyük lojistik zincirine entegre edilememesi nedeniyle zamanla sönüp gitti. Geride, heba edilmiş bir potansiyelin burukluğu kaldı.

Ama elbette siyasi aktörler, bürokrasi işin peşini bırakmıyor, yeni önlemler geliştirmeye, imkânsızlıkların girdabında boğulan çiftçiye can suyu olmaya uğraşıyor. Yetkililer de bizim kadar, Erzurum esnafının cağ kebabı etini Egeden, yağın kaymağını iç anadolu dan almak zorunda kalışının üzüntüsünü yaşıyor, bu soruna çareler arıyor. Biz de umudumuzu hiç yitirmedik, yitirmeyeceğiz.

Eğer sulu tarıma uygun hale getirdiğimiz verimli tarlalara organik tohumlar yerine beton binalar ekmekten vazgeçersek,

tarım teşkilatlarının ziraat fakültesiyle iş birliği içinde rasyonel planlamalar yaparak ovalarımızı yeniden yeşertmesini sağlarsak, bugün çok kıymet atfedilen "nadir elementlerden" bile daha stratejik bir alan olan tarım, hayvancılık ve gıda sanayiine yönelirsek, şehrin kalkınma davasını beşinci nesil roketlerin kanatlarıyla tahkim etmiş oluruz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.