Vahdet Nafiz Aksu
ERZURUM KOKULU BİR NİŞAN TÖRENİ
Çok yakın bir dostumun oğlunun nişan töreni vardı geçen gün. Eşimle birlikte davete icabet ettik. Salonda yerimizi almış, tanıdıklarla hal hatır sormaya başlamıştık ki arkadaşım yanıma geldi.
“Gardaş” dedi, “amca olarak kız isteme görevi sana düşüyor, vallahi benim heyecan ve mutluluktan iki kelam edecek mecalim yok.”
Dostun ricası bizim için padişah fermanı hükmündedir deyip gösterilen merasim masasına oturduk. Şimdilerde bu tür merasimler, hem restoran hizmeti veren hem de bu gibi etkinliklere uygun mütevazı salonlarda icra ediliyor.
Masada erkek tarafının anne babası, kız tarafının annesi, anneannesi ve dedesi vardı. Tanışma faslında bendenizin Erzurumlu olduğu anlaşılınca masanın havası birdenbire değişti. Meğer damadın seksen yaşındaki dedesi, kızının görevi nedeniyle yedi sene Erzurum’da yaşamış.
Gün görmüş geçirmiş dedemiz, o kadar özel, güzel şeyler söyledi ki Dadaşlar hakkında buraya tamamını aktarsam köşem dolar taşar. Sadece yüreğimi havalandıran şu cümlesini aktarayım, gerisini siz hayal edin: “Eğer o güzel şehir ve şu anda da her biri birer kahraman olan o şehrin arslan evlatları olmasaydı, bugün burada biz bu töreni yapma imkânı bulamazdık. Biz bu vatanı şanlı Dadaşlara borçluyuz.”
“Bu sözleri sizden duymanın mutluluk ve gururunu anlatamam, yaşa var ol kadirşinas beyefendi” diyecek oldum; “Az bile söyledim” dedi.
Bir kere daha anladım ki, Erzurum sadece Erzurum değil, Erzurum Erzurum’dan ibaret değil.
Kahveler geldi. Bu gibi toplantılarda adet olan iltifatkâr cümlelerin ardından dedim ki: “Kısmet oldu, birçok resmi ve özel merasimde bulundum, yeri geldi birkaç münasip kelam ettim. Emin olun en mutlu olduğum, en önem verdiğim merasim bir yuvanın kuruluşuna ilk adımın atıldığı kız isteme, nikâh, düğün törenleridir. En sevdiğim, işitince kulağıma hoş gelen, söyleyince dilimde çiçek gibi açan söz de şudur: ‘Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınızı istiyoruz.’”
Gelinimizin dedesi de “Size dünyalar güzeli kızımızı vermekle kalmadık, ailemize kıymetli bir erkek evlat katmış olduk” diyerek temeli muhabbetle atılan bu sıcak yuvaya güzel bir istikamet çizmiş oldu.
Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile temeli muhkem bir şekilde atılan mutlu yuvalar, geleceğe yürüyen Türkiye’nin yol azığıdır desem az olacak. Milletin temiz genetiğini nesillere aktaran en sağlam zincir, en lüzumlu manevi cephane, itinayla sarıp sarmalanması gereken mücevher desem yine kâfi gelmeyecek, söz tamam olmayacak. Aile milletin ta kendisidir çünkü. Ne yapıp ne edip bu hazineyi korumak beka meselesidir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sık sık işaret ettiği nüfusumuzun üretkenlik hızının yavaşlaması sorununu çözmek en öncelikli hedefimiz olmalı. “Aileyi yaşat ki millet yaşasın, devlet payidar olsun” şiarını milletin her ferdine millî bir iman amentüsü olarak ezberletmemiz gerek.
Evlilik oranının hızla düştüğü, boşanma davalarının rekor kırdığı, aile yapısının sosyal medya, TV, dizi nükleer bombalarına maruz kaldığı bir memleket manzarası Türkiye’ye yakışmıyor. Meselenin halli için alınan önlemler elbette önemli, ama yeterli değil; meseleye toplumun aileyi koruyup kollama seferberliği ile sahip çıkması; gençlerin yuva kurmasını zorlaştıran adet ve gelenekleri günün koşullarına göre revize etmesi gerekiyor.
Nişanda, düğünde, her türlü merasimde minimalist, sade bir yaşam tarzını benimsemek, yuva kurmayı geleneksel israf tabularının yıkıcı etkilerinden özenle korumak gerek.
Aziz Dostum Dr. Sait Beyi, kıymetli eşi Betül Hanımı ve genç çifti kutlayıp salondan ayrıldık. Yol boyunca zihnimde bu düşünceler yankılanıp durdu. Sadeliğin ihtişamını keşfeden gençlerin, gösterişten, desinlerden uzak, az masraflı törenlere yönelme eğiliminin giderek yaygınlaşmasına bir kere daha tanık olmak geleceğe yönelik umutlarımı yeşertti.


Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.